2015/06/24

Güncelleme #2 : Yo hayır bir dakika...

Herkese merhaba!
İkinci güncellemeye sağ salim gelebildiğim için çok mutluyum. Havalar çok rerörerö. Ve ben dört duvar içerisinde yaşam mücadelesi veriyorum. Bu yazın güzel geçeceğine dair hisler vardı içimde...ama... *dramatik*

Bir önceki güncellemede olduğu gibi uzun uzun saçmalamak yerine direkt konuya gireceğim bu sefer. Bu haftanın güncellemesi manga açısından zayıf bir güncelleme olacak ancak haftaya bunu fazladan birkaç bölüm paylaşarak telafi etmeyi düşünüyorum. İşte uzun süredir tamamlanmayı bekleyen güvercinli Drama CD'miz!


Muhtemelen uzaktan göz atanlarınız bunun ne halt olduğuna bir anlam veremeyeceksiniz. Bilmeyenlerinize küçük bir tanıtım geçelim. Hatoful Boyfriend, diğer ismiyle Hatoful Kareshi, Moa Hato tarafından yapılmış bir otome oyunu. EVET OTOME OYUNU. Güvercinlerle dolu bir lisede tek insan öğrenci olarak öğrenim görüyor ve güvercin arkadaşlarınızdan biriyle romantik fakat bir o kadar da acı dolu bir serüvene doğru yol alıyorsunuz. Her ne kadar uzaktan "saçma" görünse de aslında mantıklı düşününce bir şeylerin düzgün olmadığını anlıyoruz. Neden güvercinlerle dolu bir lisede tek insanız mesela? Ya da neden güvercinler insanlar kadar zeki ve konuşabiliyorlar...gibi. İlginizi çektiyse ayrıntılar için şu gönderiye bir göz atabilirsiniz!


Güncellememizin diğer bir kısmı yeni çıkan bir mangaya ayrılıyor~ Bilmiyorum takip ediyor musunuz ama, gerçi yeni açtım ehe, facebook sayfasında rpg korku oyunundan aktarılmış bir mangadan bahsetmiştim. Oldukça merak uyandıran ve ilgi çeken bir konusu var. İster ilk oyununu oynayın, ister mangasını okuyun ama mutlaka bir göz atın! Çevirisinde gönüllü olan Yuu-chan'a kucak dolusu öpücükler~ <3


Vee son olarak uzun zamandır ilgi gösteremediğim fakat biricik light novel projelerimden biri olan Yume Nikki'nin üçüncü bölümü. Oyunu oynayanlarınız bilir, Yume Nikki'yi bitirirsiniz fakat kafanızda binlerce soru işaretiyle kanepeye uzanır ve ölü balık gözlerinizi tavana dikersiniz. Son çıkan mangasında ise sanki iyi sonla bitiyormuş gibi bir ipucu veriyor bizlere mangaka-san. Hani yine rüyada mı yoksa uyanık mı belirsiz görünüyor ama...belki... Öte yandan light novel Madotsuki ve yaşamı hakkında o kadar çok ipucu veriyor ki kendinizi onunla bağdaştırmanız kaçınılmaz. Bu açıdan light novel'ı çok başarılı bulduğumu söyleyebilirim. 


Ah, az kalsın unutuyordum! Drama CD ile ilgilenen takipçilerimiz (takipçim var mı gerçekten..?) için dinlemelerini kolaylaştıracak indirme linkleri ekledim Drama CD sayfasına. Ne kadar süre aktif kalacaklarından şüpheliyim fakat olur da bir takım telif hakkı zımbırtılarından dolayı silinirse onları sizlerle paylaşmak için başka yollar arayacağım. Şimdilik bu kadar. 

İstekleriniz ve tavsiyeleriniz olursa yandaki formu kullanarak bana ulaşmaktan çekinmeyin lütfen! 
Ayrıca, facebook sayfamıza da bekleriz *-*

Haftaya görüşmek üzere!

Yume Nikki (Rüya Günlüğü) Kısım 1 - Sen, Bölüm 3 : Kırmızı Şemsiye

Bölüm 3 : Kırmızı Şemsiye

Oldukça soluk bir ışığın altında duruyorsun.

Arkanda az önce içinden geçtiğin kapı duruyor garip bir şekilde dalgalanarak. Sen ve kapının yanı sıra her şey saf, ebedi bir karanlığın içine gömülmüş.
Bu sana yağmur sonrası bir kış gecesini hatırlatıyor. Sessiz ve ıslak, görünürde hiç kimse yok.
Zorlu geçen bir iş yahut okul sonrası eve dönüşü ve uzunca süren huzuru hatırlatıyor.

Kafan karışmış görünüyor.
Kapının etrafında yürümeye başlıyorsun ama daima kapıyı görüş alanında tutuyorsun, ondan çok uzağa gitmek istemiyorsun, sanki bir iple ona bağlanmış gibisin. Sanki birden arkanda yok olmaması için emin olmaya çalışır gibisin. Güvenlik önlemi alıyorsun hepsi bu. Yoksa korkuyor musun?

Ama sıra dışı hiçbir şey olmuyor. Manzara değişmiyor ve çevrende senin vücudun hariç hareket eden hiçbir şey yok.
İçin rahatlayarak ya da belki de biraz değişiklik isteyerek daha ileriye gitmeye cesaret ediyorsun.

Bu karanlığın içinde yönünü bulmana yardım edecek hiçbir işaret bulamayınca kapıyı başlangıç noktası olarak ele alıp oradan düz bir şekilde ilerliyorsun. Gidiyorsun, gidiyorsun, ayakların çamura bulanıyor ve örgülerin öne arkaya savruluyor.

Zaman zaman ayaklarının altında su birikintileri görüyorsun. Çok geçmeden yağmış olsa gerek. Çoraplarını ıslatan ve ayaklarını kirleten çamura aldırmadan sakince yürüyorsun.

Çamurlar birbirine giriyor, derinlerde bir yerde sanki geleceğini saklıyormuşçasına bir ipucu beliriyor.
Şu güzel açık yüzey gibi, başarı ve mutluluk vaat ediyor.
Ya da şu çamur gibi, sıkıntı ve yorgunluğun alametlerini çekiyor.

Kim olsa çamura basmanın hoş bir şey olmadığını söyler. Çamurlu suyun içinde çokça bakteri ve kurtçuğun yaşadığını herkes bilir. Ve çorapların da sırılsıklam. Bu kötü şansın bir davetiyesi gibi görünüyor. Su temiz olsaydı belki daha olumlu bir yorum yapabilirdin, mesela kalbini arındırması gibi.

Sanki hala kaderini belirlemeye çalışıyormuş gibi birikintinin yüzeyi değişmeye devam ediyor, temizken çamurluya, çamurluyken temize. Dalgalanan yansımasında tıpkı o küçük odanın balkonunun tepesindeki gökyüzüne asılı olanlar gibi ağır bir bulut görüyorsun, ayın ışığını kötücül bir neşeyle yutan.

Bilinçsizce birikintilerin üzerine basıp geçiyorsun. Her basışında yansıman görünüyor suda. Her adımda yüzeyde dalgalanmalar oluşup görüntüyü çarpıtıyor. Birikintiyi geride bıraksan bile dalgalanmalar ürkütücü bükülmeler yaratarak devam ediyor.

Yansıman tıpkı bir şekillendirme kili gibi bozuluyor ve şekil değiştirip iyi giyimli yetişkin bir çifte dönüşüyor. Sana bakmadan birbirlerine kötü bakışlar fırlatarak, sanki kavga eden bir çiftmiş gibi yanından geçiyorlar.

O bozulan yansıman, senden yapılmış olan o çift, birbirlerine lanet okuyup tıslamaya devam ediyor.
Ama sen fark etmiyorsun bile.

Görmüyorsun. Hissetmiyorsun. Farkında değilsin.
Ama, şey, bu her zamanki sensin zaten...

Samimi, evli bir çifte benziyorlar. Aralarındaki yakınlık kendilerini tutmadan kavga etmelerine neden oluyor. Dalgalanmalar yayıldıkça daha da yamuluyor. Sarkık uzuvları gerilip yüzleri parçalanana dek, onları bir canavara benzetene dek...
Ama sen onlara bakmıyorsun ve uzaklara, çok uzaklara doğru yürümeye devam ediyorsun.

Suyun yüzeyi tıpkı bir ayna gibi her şeyi eşit oranda yansıtıyor. Aslında aynanın diğer tarafı başlı başına farklı bir dünya. Ama umursamazca bir edaya bürünerek basitçe gözlerini kapatıyor, hiçbir şeyi dinlemiyor ve yürümeye devam ediyorsun.

İnsanlar aynaya bakmaya ne zaman başlamıştı acaba? Bu oldukça merak uyandırıcı bir şey. En başında ney saç şekilleriyle ve tenlerinin yapısıyla ilgili yaygara koparttırıp kozmetik ürünleri yapmaya ve yüzlerini kürlerle ve kremlerle kaplamalarına neden olmuştu acaba? Kendilerine bakıyorlar ve şöyle düşünüyorlar, oh, bir şeyler eksik gibi, oh, yok etmeyi istediğim bir şey var. Ve bunları düzeltmenin yollarını düşündüler. Sonra sorunlar üst üste biriktikçe insanlar kendilerini bambaşka şeylere dönüştürmeye başladılar.

Bazı zamanlar derin bir niyetle kendinden emin bir karar, bazı zamanlarsa zor ve düşüncesizce yapılan bir seçim. Bazense kararı veren onlar bile değil.

Ama sonucu ne olursa olsun, hep o insanların kendilerini dışarıdan görebildikleri aynaya bakmaları yüzünden.

Sen bunu yapmıyorsun gerçi.

Kendini görmüyormuş gibi yaparak hızlıca yürümeye devam ediyorsun. Ama ayağının dibindeki bir şey aniden gözüne çarpıyor, adımlarını durdurmana neden oluyor. Merakla gözlerini örten perçemlerini ittiriyorsun ve o şeye daha yakından bakmak için çömeldiğinde neredeyse düşecek gibi oluyorsun.

Bu küçük bir şemsiye.

Kasvetli, yağmurdan ıslanmış zeminin aksine şemsiyenin kırmızı rengi oldukça göze çarpıyor. Onu hiç tereddüt etmeden alıyorsun ve kararlılıkla açıyorsun.

Hani şemsiyeyi açmanın zamanı yağmurun yağmaya başladığı zamandır ya, bu yaptığın hamleyi gülünç derecede anlamsız kılıyor. Ancak sebeplerin yasaları ve etkileri ters çevrilmiş gibi, sen aynanın diğer tarafındaki dünyanın Alice'iymişsin gibi hiçbir uyarı olmadan bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başlıyor.

Yağmur kasırgamsı bir güçle yağıyor, sanki bir şeyleri devirmek istercesine.

Islanmaktan korunmak için şemsiyeyi vücuduna yakın tutuyorsun.

Yağmur bereketin sembolüdür. Gökyüzünden göz yaşı gibi düşer. Göz yaşları üzgünlüğü bir sünger gibi çeker ve vücuttan çıkarken eşlik eder. Olumlu bir işlevi vardır, amacı geleceğini aydınlatmak gibidir.

Ve bu sağanağın altında, ayağının altındaki birikinti bir öbek gerginlik gibi, taşana dek genişliyor ve sonunda bulanıklaşıyor, üzerindeki yansımalar geçiyor ve dağılıyor. İçindeki çift, çirkin ve anlamsız kavgalarıyla birlikte birikintilerin altında eriyip gidiyorlar.

Nereye gittiğine dair bir ipucu olmadan yahut oraya gittiğinde ne bulacağına dair bir endişen olmadan kararlaştırdığın yolda ilerlemeye devam ediyorsun. Bütün huzursuzluk sen şemsiyeyi hafifçe ellerinin arasında döndürürken yüreğinin derinliklerine gömülüp gitmiş.

Duyacak kimsen olmadan neşeli bir melodi mırıldanıyorsun.

Hatoful Boyfriend Drama CD (8-10)

08. Yedinci Gizem

Ryouta: ...Neden gecenin bir yarısı okula gelmek zorundaydık ki!?
Sakuya: Geldi, geldi...Son gizemin kökünü kurutmanın vakti geldi~
Okosan: Coo coo! (Okosan'ın uykusu var. Bunu bir an önce çözelim de eve gidip uyuyalım.)
Ryouta: Ön geçit ve arka geçit çoktan kapandı. Bu yüzden imkansız diyorum.
Sakuya: Bana yine söyletme. "İmkansız" benim sözlüğümde yoktur. Çitlerin üzerinden atlayacağız!
Ryouta: Bu izinsiz girmek demek ama!
Okosan: Coo! (Zıplıyorum!)
Ryouta: Aaah... Eğer birileri bizi yakalarsa tutuklanmaktan beter oluruz.
Sakuya: Endişelenme. Öğrenci konseyinin otoritesiyle böyle bir dava çabuk kapanır.
Okosan: Coo coo coo! (Okosan toplumun keyifsiz kısmına göz attığı hissine kapılıyor!)
Ryouta: Bu noktada bana istifa etmekten başka seçenek kalmıyor. Haydi şunu bir an önce bitirelim de eve gidelim.

Sakuya: Bak. Yolun ortasındaki ışık açıkça görülebiliyor. Buradan pek iyi göremiyorum ama öyle görünüyor ki birkaç karga... hayır değil. Siyah cübbeli birkaç güvercin bir ateşin etrafına dizilmişler. Bu mu son gizem?
Ryouta: Evet...belki de. Yedinci gizem gece yarısı okulda satanist bir topluluğun biriktiği hakkında. Tek bakışta bunun şüpheli olduğu aşikar. Yeni din gibi bir şey mi acaba?
Sakuya: Öğrenci konseyinin iznini önceden almadan gece vakti kampüsü işgal eden kimse affetmem. Bu klübü derhal ortadan kaldıracağım!
Ryouta: Hayır, şöyle bir bakınca hiç de klüp aktivitesi gibi görünmüyor bu.
Okosan: Coo. (Hava tehlike kokusuyla çoktan ağırlaştı.)
Ryouta: Shh! San! Sesin çok yüksek çıkıyor! Eğer bulunursak başımıza neler gelir bilmiyoruz! Dikkat edelim ki izlenmeyelim.
Okosan: Coo! (Evet efendim! Okosan fısıltı moduna giriyor.)
Sakuya: Bunca zamandır ne yapıyor onlar orada? Aynı noktada dönüp duruyor ve bir şeyler yakıyorlarmış gibi görünüyor.
Ryouta: Mmm... Bunun sadece satanizm ritüeli olduğunu biliyorum, bu yüzden... bekle, ha? Oradaki sandığım kişi mi?
Okosan: Coo coo coo! (Iwamine-sensei! Iwamine-sensei ateşi uzaktan izliyor. Ne kadar şüpheli...)

Shuu: Oh, bugün ne çok karşılaştık. Takılmaktan ziyade takip ediliyormuşum iç güdüsüne kapılıyorum.
Ryouta: Bu bir yanlış anlaşılma! Sizi takip edecek kadar düşüncesiz değiliz henüz, Iwamine-sensei!
Sakuya: Böyle bir saatte burada ne yapıyorsunuz efendim?
Okosan: Coo coo!?! (Çok fazla şüpheli! Iwamine-sensei bu olayın beyni!)
Shuu: Neyin...beyni?
Ryouta: Hazır sen söylemişken, şu gizli menüde hayvan cesetlerini yok edebilecek ilaçlar da vardı. Sensei, şu şüpheli tarikatın kurucusu gibi bir şey olabilir misiniz yoksa?
Shuu: Düşünülemez bile. Ben bir ateistim. Yeni bir dine ya da öyle bir şeye kapılmam asla.
Sakuya: Bu doğru! Dediklerine dikkat et Kawara! Harika Iwamine-sensei'nin kendini adi satanist bir toplulukla oyalaması için ortada bir neden yok.
Shuu: Evet. Ben sadece... bu esrarengiz topluluğa nasıl görünmeden sızıp deneyim için birkaç inananı kaçırabilirim diye düşünüyordum.
Ryouta: Bu da cinayet değil mi!?
Okosan: Coo coo! (Adam kaçırma! Kaçırma iyi değil!)

????: Kim var orada!
Ryouta: Uwaah, bizi buldular! Sana bu yüzden sessiz ol demiştim San!
Okosan: Coo! (Asıl Ryouta'nın kendisi yaygara yapıyordu.)
????: Uçan Kamp Ateşizmi'nin kutsal ritüelini bozan kimse cehennem ateşini kabullenmek zorunda! Yürüyün! Kaçmalarına izin vermeyin!
Sakuya: Etrafımız sarıldı!
Shuu: Bu çok can sıkıcı. Ben masumum.
Ryouta: Hayır Iwamine-sensei hiç de masum değilsiniz! Cinayet işlemeyi düşünmüyor muydun!?
Okosan: Coo coo coo! (Kimsiniz siz! Kimsiniz dedim size!)
????: Biz Uçan Kamp Ateşizmi'yiz. Zifiri karanlığın içinde parlayanlar, solgun ayı ve yıldızları sevenler, ateşin ışığını birlikte izlemeye bayılanlar ve bu paha biçilemez zamanı paylaşanlarız!
Sakuya: Ben...cidden anlamadım ama sonuç olarak yıldızlı gökyüzüne bakıp hoş sohbet ediyorsunuz değil mi?
Ryouta: Sen öyle söyleyince nedense gençliğin baharıymış gibi hissettirdi.
????: Ve sonra, geceleyin kamp ateşinde marshmallow eritmek zorunlu olduğu için dünyadaki herkesin akşam kendi ateşini yakmasına ilgi duyarız, ki marsmallow eritebilsinler!
Ryouta: Nedense yanık kokusu almaya başlıyorum.
Sakuya: Umuyorum ki bu senin gereksiz endişelerinden biridir. Korkunç şekilde gereksiz varsayımlarını ortaya atıp durma lütfen.
????: Ateşimizle birlikte tüm kuşların ve marsmallowların Kamp Ateşi tanrısının yardımseverliğiyle arınması için aya dua ederiz. Bunun yanında ritüelimizi bozanlar sonucu ölüm olsa bile yargılanır! Söylenilene göre Kamp Ateşi Tanrısı beyaz ve yumuşak olan her şeyi severmiş! En beyazını tutup yakalayın!
Okosan: Coo! Coo! (Bırakın beni! Bırakın beni dedim size!)
Ryouta: Bekle! San'ı rahat bırakın!
Sakuya: Bu doğru!! Ne demek o melez benim gibi bir safkandan daha beyaz!?
Shuu: Aah ah, işler giderek kötüye gidiyor. Onu kurban etmeyi mi düşünüyorsunuz?
????: Bin gece ve bin beyaz ve yumuşak dua geçip son isteğimizi onayladığına göre, bu da en değerli dileğimizi gerçekleştirebilir!
Tarikat Üyesi: Benzai! Çok yaşa Uçan Kamp Ateşizmi!
Okosan: Coo coo coo!
Ryouta: Ahh...! San'ı ateşe doğru götürüyorlar! Ne yapmalıyız!?
????: Nesillerce tüm ülkelerde kendini gösteren, tüm kuşlara erimiş marshmallowu veren büyük kral! Dileğimizi duy lütfen! Kamp Ateşi Tanrısı! İiiştee!
Okosan: CoooOOOOooooo!!
Ryouta: Saaaaan!
Sakuya: Ne? Ne oldu az önce?
Shuu: Ani bir yıldırım düşmesi. Eğer nem belli bir seviyeye düşerse açık bir günde bile ani bir yıldırım düşebilir.  Kuru şimşek fenomeni.
Ryouta: Böyle bir zamanda gayet rahat açıklama yapmayın Iwamine-sensei!
Sakuya: Geh... şu toz bulutları yüzünden uzağı göremiyorum. Oko iyi mi!?
Okosan: Coo coo coo...
Ryouta: San! İyisin San! Çok şükü--uwaaahhh!! San devasa olmuş!
Sakuya: O-okul binasından da büyük olmuş! Ne çeşit bir hile bu!
Okosan: Nesillerce tüm ülkelerde kendimi gösterdim. Tüm kuşlara erimiş marshmallowu verdim. Büyük oldum. Kamp Ateşi Tanrısı oldum!
Ryouta: San! Ne dediğini anlamıyorum!
Sakuya: Düzgün bir şekilde konuşuyor. Belki de Oko değildir?
Okosan: İlkel bir şekilde güvercinlerin içine sızarak bin dilek yerine getirildi. Bu beyaz ve yumuşak şey aracı olarak seçildi. Bundan böyle tüm canlı yaratıkların gagalarında erimiş marsmallow olsun. Yeni sefer yolculuğumuz bu topraklardan başlayacak. Erimiş marshmallowlara tapın. Erimiş marsmallowlar iyilik getirsin. Ve şimdi, burası kutsal topraklar olsun!
Tarikat Üyesi: Kamp Ateşi Tanrısı ayrılıyor! Bu bizim dönemimizin başlangıcı!
Sakuya: Buradan gitmeye çalışıyor! Hem de bir dolu marshmallowla!
Ryouta: Haydi onu durduralım Sakuya! Böyle büyük bir kuşun yerde tepinmesi büyük bir sorun!
Sakuya: Bekle seni katıksız uşak! Öğrenci konseyi başkanını dinlemiyor musun?!
Okosan: Kimsin sen? İlerlememize engel oluşturanları affetmeyiz. Yok ol seni değersiz yaratık!
Sakuya: Waaaahhh!!
Ryouta: Saakuyaaaa! Lütfen dinle Kamp Ateşi Tanrısı! Yaptığın şey yanlış! Erimiş marshmallowlar mutluluk getirmeyecek! Çünkü dünyada marshmallow eritmek istemeyen kuşlar da var! Ben de öyleyim! Çünkü marshmallowu erittiğinde yapış yapış ve aşırı tatlı olur! Ben onları eritmeden yiyorum! Bu düşünceyi görmezden gelmeyi mi planlıyorsun yoksa?
Okosan: Erimiş marshmallowları kabul etmeyen kuş bile olamaz zaten.
Ryouta: Aaaaahhh!!
Shuu: Hahahaha, girişimlerinizin her biri yok ediliyor hmm?
Ryouta: Orada durup izlemeyin de bize tavsiye verin sensei!
Sakuya: Bir yolu... bir yolu yok mu?
Shuu: Gördüğünüz gibi hiçbir mazereti dinliyor gibi görünmüyor. Hepimizin bildiği Oko-kun artık vahşi bir tavus kuşu. Onu ele geçirmek istiyorsanız iç güdülerini harekete geçirecek türden hamleler yapmak daha etkili olacaktır.
Ryouta: İç güdülerini... Anladım... Kuş yemi! ....San! Beni duyabiliyor musun!? San!
Okosan: Güçsüzler o kadar gülünesi ki. Yolumuzu engellemeyi ne kadar denerseniz deneyin işe yaramaz. Aptallığın sınırına dayandınız!
Ryouta: Bak! Sana en sevdiğin yemden aldım San!
Okosan: Hmm?
Sakuya: İşte bu! Hareketleri durdu!
Okosan: Hmm? Böyle basit bir kuş yemiyle beni durdurabileceğinizi düşünmek. Şeffaf bir umuda mı tutunuyorsunuz? Coo coo coo.
Sakuya: Dinlemiyor...mu?
Ryouta: Henüz değil! Henüz pes edemeyiz! San! Hey! Tatlı haş haş yemi! Bir sürü var!
Okosan: Aptallık....aptallık...! Girdabın içinde boğulan sıradan güvercinlerden başka bir şey değilsiniz. Büyük kralın gözlerinde sinekten başka bir şey değilsiniz! Yok olun! Coo coo coo!

Okosan: Nam nam nam. Kuş yemi çoook lezzetli!
Ryouta: San! San! Çok şükür! Normale döndün!
Shuu: Oko-kun'un bu akşam sindirdiği ilaç inen yıldırımdan güç aldı ve tam olarak nasıl olduğunu kestiremesem de bir şekilde kimyasal bir tepkimeye dönüştü. Sanırım bunun araştırılması gerekiyor...
Sakuya: Hahh... En azından şimdilik okuldan uzaklaşmasını engelledik... Oi, sen şuradaki, lider! Ne yapmayı planlıyordun?! Sana bir özür mektubu yazdıracağım! Kaçıncı senesin ve hangi sınıftasın? İsmini söyle!
????: Oh? Hala anlayamadın mı?
Ryouta: Sakazaki-senpai?!
Sakuya: N-ne...!?
Yuuya: Peeekalaaa çok üzgünüm! Havaya girip kendini kaptırmak nasıldır bilirsiniz. Söylemek için doğru zamanı bulamadım.
Sakuya: Sen...!! Beni her yandan aşağılamaya mı çalışıyorsun?! Seni sıradan yaratık! Melez!!
Ryouta: Senpai, neden ne olduğu belirsiz bir dinin parçasısın?
Yuuya: Mmmm... Bu hikaye oldukça uzun... Ama eğer özetlemem gerekirse ben sadece okulda adaleti sağlamaya çalışan bir kahramanım ve güvenilmez bir klübün okul bahçesinde geceleri ateş yaktığını gördüm, sonra içlerine sızarak araştırmaya başladım. Tamam mı?
Ryouta: Bir bakıma tamam bir bakıma değil... Başlayacak olursak, bu bir klüp aktivitesi mi? Yeni bir din değil mi?
Yuuya: Bu göz kamaştırıcı bir klüp aktivitesi! Öğrenci konseyinin onayını bile aldık. Bu geceki aktivite için bile.
Sakuya: O da nesi? Böylesine güvenilmez bir satanist klübün varlığından haberdar olmadım. Ve bu aktivite için onay verdiğimi de hatırlamıyorum!
Yuuya: Bak, işte onay kağıdın.
Ryouta: Hmm? Bu doğru... Sakuya'nın imzası tam da olması gereken yerde.
Sakuya: Bu olamaz! Göster bana! ...B-bekle bir dakika... Satanist bir topluluk değil misiniz yani?
Yuuya: Astronomi klübüyüz biz.
Sakuya: Dalga geçiyor olmalısın! Şu ana kadar hiç şenlik ateşi ve kutlamalar üzerine odaklanan bir astronomi klübü görmedim!!
Yuuya: Ben de öyle düşünmüştüm. İlk başta normal bir astronomi klübü gibi görünüyordu ama sonra birden küçük partilere ve gece yarısı ateş yakmaya odaklandılar. Sonra ana odak noktası kamp ateşi oluverdi ve aniden kamp ateşine minnettarlık duyan ve tapan bir topluluğa dönüştü.
Sakuya: ...Başım ağrımaya başladı.
Ryouta: Kamp ateşiyle eğlenmek iyi fakat kurban vermek kötü senpai!
Yuuya: Peeekala, parti birazcık amacından sapmış olabilir ama onu hemen geri vermeyi planlıyordum! Paranormal bir fenomenin oluşabileceğini nereden bilebilirdim ki!
Sakuya: Yine de şu andan itibaren astronomi klübünün tüm aktivitelerini yasaklıyorum! Danışmanınız kim? Ara onu hemen!
Ryouta: Onay kağıdında onunda ismi yazıyordu değil mi? Ummm...Ah, Nanaki-sensei'ymiş...

Nanaki: Ayyy, özür dilerim... Böyle bir şey olabileceğini nereden bilebilirdim! Çokça sorun çıkarmış olmalı.
Sakuya: Aktivitelerin asıl amacını danışman bile anlayamamış mı??
Ryouta: Lütfen işinizi düzgün yapın sensei!
Nanaki: Mm, mm. Onlara söylerim. Bugünden itibaren şüpheli aktiviteleri durduruyoruz ve sıradan bir astronomi klübü olmaya geri dönüyoruuz.


09. Epilog

Ryouta: Böylece, yedi gizemi çürütme maceramız da bu şekilde sona erdi. Bunun gibi bir okul sonrası macerası her zamanki huzurlu hayatlarımıza döndüğümüzde bize rüya gibi gelmişti.

Nageki: Sonuna dek Shirogane-kun'la gitmeye devam ettin. Yumuşak kalpli misin yoksa boş zamanını nasıl doldurmab gerektiğini bilmiyor musun anlayamadım Kawara-kun.
Ryouta: Yalnızca yardım isteyen birini geri çeviremiyorum.
Nageki: Yani sadece cesaretsizsin.
Ryouta: Öyle mi düşünüyorsun...Ama eğlenceliydi! Bir sürü şey oldu.
Nageki: Mm. Doğru. Arada sırada böyle şeyler iyi olabiliyor.
Ryouta: Mm. -- Hayır aslında yeterli derecedeydi, oldukça da korkunçtu!
Sakuya: İşte buradasın Bir Numaralı Astım!
Ryouta: S-Sakuya?
Sakuya: Niye orada oturup duruyorsun? Yeni bir gizem açığa çıkmak üzere! Sekizinci gizemi çözmedikleri için yedi gizemden haberdar olan herkesin başına büyük bir felaket gelecek! Araştırmaya bir an önce başlamalıyız! Haydi gidelim!
Ryouta: E--Ehhhh??


10. Bonus Parça: Aile Restoranı Buluşması Bölümü

Ryouta: İyi işti millet! Bugün biraz ciddi sorunlara bulaştık ha?
Sakuya: Açıkçası bu kadar zaman alacağını hiç düşünmemiştim.
Okosan: Akşam yemeği gerçekten Nanaki-sensei'nin ikramı mı?
Nanaki: Bugün başınıza dert açtığım için~. Ödeme gününden hemen önce olduğundan biraz sıkıntılı gerçi...
Shuu: "Dert" noktasında Sakazaki-kun da sorumluluk alıyor.
Yuuya: Oh hayıır, benimki ikinci derece ama. Lütfen görmezden gelin.
Nageki: Ben biraz ton balığı ve domatesli makarna alacağım.

2015/06/23

Hatoful Boyfriend Drama CD (5-7)

05. Dördüncü Gizem

Ryouta: Umm... Sırada dördüncü gizem var. Yani...
Okosan: Coo! (Revir.)
Ryouta: Mm! Doğru! Revir.
Sakuya: İlk değersiz gizem de revirde değil miydi?
Ryouta: Evet. Sanırım ilk gizem de dördüncü de revirde.
Sakuya: Bu akademi yedi gizeminin okulun garip yerlerini doldurmasına izin veriyor mu? Bu sefer adam akıllı bir hayalet hikayesi olacak değil mi?
Ryouta: Mm! Revirde gizli bir menü* varmış. Ne korkunç...
Sakuya: Gizli bir menü mü? Bekle, kafeteryadakilerle karıştırmıyorsun değil mi?
Okosan: Cooo! (Yanlışlık yok. Kafeteryanın gizemi yok, söyleyecek bir şeyi de.)
Sakuya:  Revirde normal bir menü olacak hali yok değil mi?!
Ryouta: Gizli bir menü olduğundan başka bir şey bilmiyorum... Haydi gidip görelim.

Sakuya: Affedersiniz, Iwamine-sensei.
Shuu: Yine mi siz? Ne ihtiyacınız vardı? Yoksa fikirlerinizi değiştirip deneklerim olma konusunda katılım mı göstermeye karar verdiniz?
Ryouta: Ehhh, o değil!
Okosan: Coo! (Okosan ölümle yüzleşmeye hazır değil!)
Sakuya: Aslında sormayı dilediğimiz bir şey vardı--
Yuuya: Salut Sakuya! Yoksa buraya beni ziyarete mi geldin?
Sakuya: Se-sen niye buradasın?!
Yuuya: Biraz önce düşüncesizce çöpün içine düşüverdim! Ve sonrasında ayak bileğimi burktum.
Ryouta: Demek geldiğimizden beri burasının çöplük gibi kokmasının sebebi senmişsin!
Okosan: Coo coo! (İşte bizim Gomizaki-senpai'miz.)
Yuuya: Ne diyorsunuz çocuklar... Yoksa Sakuya'nın huyları size mi geçti?
Shuu: Öyle olsa bile, revir asistanının yine revire ihtiyaç duyması çok gülünç.
Sakuya: Size kesinlikle katılıyorum, Iwamine-sensei.
Yuuya: Yaralanmamın kimin suçu olduğunu unuttun mu yoksa Sakuya?
Shuu: Peki şuna ne dersin Sakazaki-kun? Sebebi ne olursa olsun bacağın yaralı. Zaten yeterince sorun yaşamışsın, o zaman neden onu kökünden kesmiyoruz, sonra onu bana verebilirsin? Ona iyi bakarım.
Yuuya: Ahahaha, oh hayır Sensei! Yaralı mı dedin? Benim esnek, güzel bacaklarım son derece sağlıklı! Bak, bak, gayet iyi yürüyebiliyorum.
Shuu: Pekala, öyle olabilir ama son derece sağlıklı bir bacağa da hayır demezdim.
Sakuya: Lütfen, Iwamine-sensei, bu adam ısrarla öğrenci konsey odasına gelmeye devam ederse, benim için de sorun olacak.
Shuu: Öyle görünüyor, Sakazaki-kun.
Yuuya: Bu kadar soğuk davranman gerekmezdi değil mi Sakuya? Eğer burada daha fazla durursam sanırım gerçekten bacaklarımı kaybedeceğim! Onları güvende tutayım! Adieu!

Ryouta: Sakuya'nın cidden ona harşı hiç sempatisi yok değil mi?
Okosan: Coo coo! (Bacaklar önemli! Eğer koşamayacak hale gelirsen gerçekten zor durumdasın demektir.)
Sakuya: Ne kadar reddedilirse edilsin yine de yakınıma gelmesi onun suçu. Eminim küçük bir renk versem şüphesiz anında yararlanmaya çalışır. Baş belası melez.
Shuu: Ee o zaman? Buraya biraz daha muhabbet etmeye mi geldiniz? Gördüğünüz üzere meşgulum. Aylak aylak çocuklara eşlik edecek kadar zamanım  ve enerjim yok.
Sakuya: Çok özür dileriz Iwamine-sensei. Size danışmak istediğimiz bir şey vardı.
Shuu: Bana mı?
Ryouta: Revirde gizli bir menü olduğuna dair söylentiler dolaşıyor. Bunun hakkında bir şey biliyor musunuz sensei?
Shuu: Gizli bir menü mu? Nerede olduğunu düşünüyorsunuz?
Okosan: Coo coo! (Revirde. Acıyla dolu olduğun zaman gazlayıp geldiğin yerde!)
Shuu: Öncelikle burada doğru düzgün bir menü bile yok. Burada servis işi falan yapmıyorum. Ayrıca öğrenciler bazı şeyleri bilme ayrıcalığına sahip değiller. Kesip açtıklarım da, çıkardıklarım da benim takdirime kalmıştır. Ve hiçbir çeşit menünün varlığından haberdar değilim.
Sakuya: Iwamine-sensei'den beklenildiği gibi! İyi dediniz!
Ryouta: Hayır, tarafsızca bakacak olursan bu söylenilenler oldukça korkunç! Um, Iwamine-sensei. Okulun bütün gizemlerini çözene kadar eve gidemeyiz.  Bana kalırsa buralarda bir yerlerde bu gizemle ilgili bir ipucu olmalı, bu yüzden reviri biraz araştırmamıza izin verir misiniz? Çok az da olsa olur!
Shuu: Anladım. İyi öyleyse. Sağ kanadın karşılığında.
Okosan: Coo coo! (Olmaz! Okosan vazgeçmeyecek!)
Ryouta: Lütfen bize biraz indirim yapın sensei!
Shuu: Hah. Gerçekten geveze öğrencilersiniz. Pekala. Sadece uçuş tüyüne izin veririm.
Okosan: Coo coo coo! (Uçuşsuz bir gelecek! Evet, bu yalnızca uçuşsuz bir gelecek getirir!)
Sakuya: O zaman neden şöyle yapmıyoruz sensei? Lütfen Sakazaki Yuuya'nın uçuş tüyünü alın.
Shuu: Anladım. Kardeşi olarak bunu onaylıyorsan ben de razı geliyorum. Sakazaki-kun'un uçuş tüyüne karşılık kısa bir süreliğine revirde kalmanıza izin veriyorum. Ortalığı fazla karıştırmayın.
Sakuya: Sözlerinize gönülden uyacağız, Iwamine-sensei.
Okosan: Coooo! (Hepsi Yuuya'nın sayesinde. Benim minnettarlığımı kazandı!)
Ryouta: O burada değilken kendi kendimize karar vermek gerçekten iyi bir fikir mi..?

Sakuya: Bir sürü dosya var ama hiçbir yerde menü gibi bir şey yok.
Okosan: Coo coo! (Okosan aynı zamanda revirin kokusunu hoş bulmuyor. Hemencecik kaçmayı dilerdi!)
Ryouta: Mmm, düşündüğümüz menüden farklı bir şey olabilir. Revirden hiçbir şey ısmarlayamazsın. Ve burada paketletip yiyebileceğin tarzdan hiçbir şey yok...
Sakuya: Hayır, paketletmek bir ihtimal olabilir. Acaba gizli menüden kasıtları reçeteler olabilir mi?
Ryouta: Ah anladım. Gizli ilaç... Kulağa sinsice geliyor ama...eğer konu Iwamine-sensei'yse kesinlikle vardır!
Sakuya: Ayrıca burada hayvan cesetlerini ham maddeye dönüştüren ilaçlar da var değil mi? Yasal olarak elde etmesi zor.
Okosan: Coo coo. (Okosan içinde parlak bir ruh bulunan bir şişe keşfetti! Ne kadar zengin ve tatlı bir koku...)
Ryouta: Ah, bekle bir dakika San, sakın içme onu! --Aahhh...
Sakuya: Bu ilaç... Yarım şişeden fazlasını tüketmek yüksek derecede zehirleyici.
Ryouta: Eh!? San! Senin için kötü olabilir! Tükür onu! Tükür onu hemen!
Okosan: Coo coo coo!! (Bırak beni! Bırak beni!!)
Shuu: Dedektifçilik oynamanız umrumda değil ama size sessiz olmanızı söylememiş miydim? Hem ne yapıyorsunuz si-...Oh, tanrım. O ilacı içtiniz mi?
Ryouta: Ah... O zaman bu gerçekten tehlikeli, değil mi?
Sakuya: Oko, ne kadarını içtin? Geh, şişe tamamen boş...? Oi, iyi misin?
Okosan: Coo! (Okosan bir at kadar sağlıklı.)
Ryouta: O zaman bu demektir ki uzun sürede etkisini gösteren bir zehir bu! Sonunda San acı içinde ölecek! Hepsi Iwamine-sensei'nin sapkınlığı yüzünden!
Sakuya: Ölme sakın Oko! Efendisinin izni olmadan hareket eden bir astı kabul etmem!
Shuu: Birden kalkıp koptunuz ama ne yazık ki ölmeyecek.
Ryouta: Eh?
Sakuya: Eh?
Okosan: Coo! (Okosan ölümsüz!)
Shuu: Bu bana örnek olarak verilen yeni bir ilaç. Besin desteği gerektiren durumlar için kullanılıyor. Yan etkileri olabilir ama tüm amacı ve içeriği yalnızca besinlerden oluşuyor.
Ryouta: Çok şükür...
Sakuya: Tch... Böyle bir şeyle aldatıldığımı düşünmek... Hepsi senin açlığın yüzünden Oko!
Okosan: Coo coo!! (Okosan tıkabasa doldu! Besinle dolu bir güvercin!)
Shuu: Fakat...bu çok can sıkıcı. O ilaç henüz resmi olarak piyasaya çıkmadı. Eğer bundan sonra Oko-kun beklenmedik yan etkiler gösterirse, bu onu mükemmel bir denek yapacak bu yüzden bundan hiç şikayetim yok, ancak...
Ryouta: Hayır bu kesinlikle bir sorun!
Shuu: Elimizde daha büyük bir sorun var. Sizi daha önce affetmiştim ama bu ilaç henüz seri üretime geçmedi. Bu kadarını açıkladığıma göre ne dediğimi anlayabilecek kadar zekisinizdir herhalde?
Ryouta: Eh...Um, yani...
Sakuya: Feci pahalı diyorsunuz yani.
Shuu: Aynen öyle. Le Bel ailesinin oğlundan beklenileceği gibi. Çabuk kavrama yeteneğin beni büyük dertten kurtardı.
Sakuya: Hmhmhmhmhm...
Ryouta: Hayır zafer kazanmış gibi gülmenin sırası değil şimdi Sakuya! Ne yapacağız? San'ın da benim de paramız yok.
Shuu: Vücutlarınızla ödemenizin bir mahsuru yok. Prototipe bir son verseniz bile bu borcunuzu ödemek için yeterli olmayabilir.
Ryouta: Euugh!
Okosan: Coo. (Okosan'ın kendini satmaya gönlü el vermez.)
Sakuya: Iwamine-sensei, öyleyse neden Sakazaki Yuuya'nın omzunu bu olayın ödemesi olarak size vermiyoruz?
Shuu: Sakazaki-kun...mu?
Sakuya: Evet. Tüylerini yolup bacaklarını yahut neresini isterseniz orasını koparmanızın bir sakıncası yok. Bu ilacın karşılığı olarak sayılabilir mi?
Ryouta: Uçuş kanatlarını çoktan almış olmasına rağmen mi!? Bu çok acınası!
Sakuya: Kes sesini! O dik kafalı bir melez! Zaten çok geçmeden tüyleri yeniden çıkar.
Shuu: Görünüşe göre karar verildi. O zaman daha sonra Sakazaki-kun'a bunu vücuduyla ödeteceğim.
Ryouta: Sakuya kardeşine karşı tam bir sadist.
Okosan: Coo coo! (Yuuya'nın öfke eksikliği onu su götürmez bir mazoşist yapıyor.)
Shuu: Peki şimdi tatmin oldunuz mu? Sizin yüzünüzden fazlaca zamanımı boşa harcadım. Bu odayı bir an dahi aksatmadan terk ederseniz çok mutlu olacağım.
Ryouta: Evet! Üzgünüz! Rahatsız ettik! ...Ahh, um, çok fazla olay olduğundan neredeyse unutuyordum, ama dördüncü gizem...
Sakuya: Revirin gizli menüsü Iwamine-sensei'nin gizli ilacına karşılık geliyor. Bu normal bir revirde nadiren görebileceğin türden bir ilaçtı... Bu kabul edilebilir, değil mi?
Okosan: Coo coo coo! (Bugünden itibaren Okosan, Gizli Okosan olarak bilinecek.)
Sakuya: İyi! Haydi beşinci gizeme geçelim.

Shuu: Tanrım, öğretmenlerine bakarak öğrencilerin kalitesini anlayabildikleri söylentisi doğruymuş. Daha ne kadar yoluma çıkmaya niyetliler?
Nanaki: Oh pardon, üzgünüm... Ben de dikkat ederim...
Shuu: Sen ne zaman geldin buraya.
Nanaki: Revirin yatakları cidden çok hoş... O kadar hoş ki farkında olmadan uyuyakalmışım.
Shuu: Sen de çık buradan, lütfen.
Nanaki: Taamaaam...Yaparıım...
Shuu: Lütfen yeniden uykuya dalma.


06. Beşinci Gizem

Sakuya: Ee, beşinci gizem nedir?
Okosan: Coo! (Tuvalet.)
Sakuya: Bunu duymuştum! Bütün Japon okul tuvaletlerinde uçan bir asker belirir ve çocuklar dışında herkesin kıyafetlerini parçalarmış.
Ryouta: Sana bunu kim söyledi ama baştan sona yanlış Sakuya. Beşinci gizem akşam vakti geldiğinde personel odasının yanındaki tuvaletin içinde koca bir kan gölü oluştuğuyla ilgili...sanırım?
Sakuya: Anladım. Oldukça doğaüstü, fenomenimsi bir şey. Haydi olay yerine gidelim.

Okosan: Coo. (Okosanın bu tuvaleti ilk görüşü. Ne kadar korkunç..!)
Ryouta: Haklısın. Öğretmenlerin tuvaleti bizim kullandıklarımızdan daha karanlık. Dışarıdan hiç ışık girmediğinden mi acaba?
Sakuya: Geç olduğu için. Bu şekilde iyi göremiyorum. Oi Oko, ışıkları yak.
Okosan: Coo! (Bana bırak!)
Ryouta: UWAAAAAHH! KAN!!
Sakuya: EHHHH!!
Okosan: COO COO COOOO!!
Ryouta: N-ne yapmalıyız!? Cidden yerde kocaman bir kan gölü var! Zamansız bir ölümle karşılaşan bir öğretmenin garezi gibi bir şey mi bu yoksa?!
Sakuya: ...Şöyle bir bakınca, ölümcül sayılabilecek kadar kanın olduğunu sanmıyorum. Hala taze.
Okosan: Coo coo! (Kandan bir şerit! Adı geçen kan lekeleri dışarıya doğru gidiyor!)
Sakuya: Bu demek oluyor ki kanama burada başlamış ve hareket etmiş?
Ryouta: İntikamcı ruh tuvaleti terk edip okulda mı gezmeye başlamışyani?
Sakuya: Bilinmeyenden uzak dur Kawara! Maskenin ardındaki gerçek yüzü ortaya çıkarmak zorundayız!
Ryouta: Eğer cidden kinci bir ruhsa, istemiyorum!

Sakuya: Girdiğimizde fark etmedim ama gerçekten koridorda da kan lekeleri var. Fakat gittikleri yer...
Ryouta: Personel odası.
Okosan: Coo. (Canavar personel odasında yaşıyor.)
Ryouta: Affedersiniz!
Sakuya: Bana burada bir sorun varmış gibi gelmedi...
Okosan: Coo! (Her zamanki personel odası.)
Ryouta: Pekala, şimdilik kan lekelerini takip edelim. Personel odasının içine doğru devam ediyorlar. ..Ah, um...şuraya gidiyor...
Nanaki: Hey Kawara-kun. Hala gizem avında mısınız?
Ryouta: WAAAAH KAAAAN!
Sakuya: AAAAAHHH!!
Okosan: COO COO COO!
Nanaki: Eh? Eh?
Ryouta: Sensei! Kafanızdan kan boşalıyor kan!
Sakuya: Kanla kaplı değil misiniz!? Ne diye normalmiş gibi davranıyorsunuz!?
Okosan: Cooo! (Baştan aşağıya kıpkırmızı!)
Nanaki: Eh...eh? Ah... sahi ya.
Sakuya: Neden fark etmediniz?!
Ryouta: Kinci bir ruh tarafından ısırılmış olmalı! O kan lekeleri Nanaki-sensei saldırıya uğradığı zamandan kalma!!
Nanaki: Gerçekten anlamadım ama fazla kafanızı yormayın. Bu hep başıma gelir.
Sakuya: Hep...başınıza gelir mi?
Nanaki: Mm, mm. Biraz önce okulun yorgunluğundan dolayı azıcık dalmışım ve tamamen içim geçmiş. Sonra da düşmüşüm.
Ryouta: Ummm... Sonra tuvalete çarpıp... yere mi yığıldınız?
Nanaki: Mmm, aynen öyle.
Sakuya: DALGA MI GEÇİYORSUN SEN!
Nanaki: Öyle desen bile uyuyan insan gerçekten uyur.
Okosan: Coo coo.  (Anlıyorum. Okosan'ın da sınıfta uykusu gelebiliyor.)
Ryouta: Hayır, sınıftayken uyanık olmaya gayret etmeliyiz San. Yani sonuç olarak beşinci gizem...Nanaki-sensei'nin düşüp kendini yaralaması...Doğru değil mi?
Sakuya: Öyle. Ne gereksiz bir hikaye.
Nanaki: Aha, ahahaha, üzgünüm, fark ettiğimde doğru düzgün temizliyorum ama.

Shuu: Tanrım, yine mi siz. Bu sefer de personel odasını mı talan ediyorsunuz?
Ryouta: Ah, Iwamine-sensei! Umm, gördüğünüz gibi Nanaki-sensei'nin gümüş kanatları trajik bir biçimde kan lekeli kanatlara dönüşmüş! Onu tedavi edebilir misiniz?
Shuu: Hah... Yine kendini bir yerlere mi vurdun? Dengen o kadar bozuksa neden kafanı almayı denemiyoruz? Ağırlık merkezini şimdikinden daha dengeli hale getirebilir.
Nanaki: Hayır, şey, sadece bedenden ibaret olursam sanırım sonsuza dek dönüp dururum, bu yüzden kendimi  dizginleyeyim ben.
Ryouta: Bıldırcınların vücutları yuvarlaktır zaten, değil mi.
Shuu: Ah...
Sakuya: Bir sorun mu var Iwamine-sensei?
Shuu: Bir kez daha... koltuğumu kanla kirlettin.
Ryouta: Ah... B-bu doğru! Iwamine-sensei'nin koltuğu dehşet bir cinayet sahnesine dönmüş!
Sakuya: Nanaki... Iwamine-sensei'ye ne çeşit saygısızca bir şey yaptığını zannediyorsun!
Okosan: Coo coo!! (Tamamen kıpkırmızı! Tatlı ketçap gibi!)
Nanaki: Mm, Üzgünüm... Fark etmedim.
Shuu: Beklenildiği gibi... Ünlü öğretmenler kesinlikle değişik. Sayende medikal günlüğüm bir sanat eserine döndü. Sanırım tıbbi tedaviler ve avant-garde hareketi arasındaki uyumun olasılığını araştıracağım.
Nanaki: Gerçekten üzgünüm, Iwamine-sensei. Umm... Kitabın zararını karşılayacağım! Ne kadar?
Shuu: Bir bakalım... Fiyatını şimdi kestirmek zor olur...orjinal bir parça olduğundan. Kulağını uzat biraz.
Nanaki: Mmm....
Shuu: Peki ya... (fısıldar fısıldar)
Nanaki: Eh... Ehhhhhh?? O kadar mı? B-birkaç sıfırı yanlışlıkla koymuş olmalısın! Umm, umm... taksitle ödesem...
Shuu: Nakit lütfen.
Nanaki: Nnn...
Shuu: Revire gidelim mi? Ödemeni orada görüşürüz.

Ryouta: Aaahh... Nanaki-sensei tutuklandı.
Okosan: Cooo!! (Nanaki-sensei'nin kanatları yolunacak!)
Ryouta: O bir yetişkin, bu yüzden sadece parada anlaşabilirlerse iyi olur.
Sakuya: Hıh. Ne ekersen onu biçersin. Şimdi, haydi bir sonrakine geçelim.


07. Altıncı Gizem

Sakuya: Eve gitme vaktine çok az kaldı. Acele edelim! Şimdi nereye gidiyoruz?
Ryouta: Altıncı gizem okul sonrası koşu yolunda vahşi şeytan Teke Teke'nin çıkışıyla ilgili.
Sakuya: Teke Teke? Neymiş o?
Ryouta: Muazzam hızda koşan bir şeytan.
Okosan: Coo coo! (Koşu yolu atletizm takımı kaptanı Okosan'ın bahçesidir. Okosan ismini lekeleyen ve kötüleyen bu alçakları affetmeyecek!)

Ryouta: Pekala... Koşu yoluna geldik ama... her zamanki gibi görünüyor.
Sakuya: Görünüşe göre bunaltıcı fitness klübü her zamanki çalışmalarını yapıyorlar. Güvenilmeyecek türden yaratıklar yok.
Okosan: Coo! (Okosan'a bırakın. Aramaya gidiyorum!)
Ryouta: San her zamanki gibi hızlı koşuyor.
Sakuya: Uçmaktan da hızlı. Ama gerçekten bir canavar ortaya çıkacak mı?
Ryouta: Kimse her gün ortaya çıktığını söylemedi. Biraz daha bekleyip görelim.
Güvercin A: Ah, işte vahşi Teke Teke.
Güvercin B: Bu doğru! Bugün de çok fazla koşuyorsun Teke Teke!
Ryouta: Eh? Teke Teke mi geldi?
Sakuya: Nerede! Nerede o!?
Güvercin B: Elinden geleni yap Teke Teke! Bay bay!
Sakuya: Sen oradaki, bekle! Teke Teke nerede!
Güvercin A: Eh? Orada koşuyor işte değil mi? Atletizm takımının kaptanı.
Ryouta: San'ı mı diyorsun!?
Sakuya: Oko! Oi! Geri dön!
Okosan: Coo! (Ne var? Okosan Teke Teke'yi aramakla meşgul.)
Sakuya: Sen değil misin şu "Teke Teke"?
Okosan: Coo! (Ah, şimdi dedin de Okosan Teke Teke ismini lakap edinmiş gibi hissediyor.)
Sakuya: DALGA MI GEÇİYORSUN SEN!
Ryouta: Ahh, s-sakin ol Sakuya, b-bunu diğerlerinden daha hızlı çözdük ya sorun yok değil mi!
Sakuya: Mağara adamı! İşte bu yüzden sana melez diyorum!
Okosan: Coo coo! (Melez gibi kelimelerin hiçbir dayanağı yok! Okosan'ı aptal yerine koyma!)
Sakuya: Ancak bir aptal kendini aptal yerine koyabilir! Son gizemi de bir an önce çözelim artık!
Ryouta: Bu... Son gizem imkansız.
Sakuya: İmkansız mı? Benim sözlüğümde "imkansız" kelimesi geçmez! Son gizemin yerini göster haydi!
Okosan: Coo! (Şu an için bu imkansız.)
Sakuya: Şu an için?
Ryouta: Yedinci gizem gece vakti koşu yolunda oluyor. O yüzden gidip araştıramayız. 

2015/06/17

Güncelleme #1 : Çevirmenin ilk aptal yazısı, Yume Nikki~

Herkese merhaba. Sanırım bu benim buradaki ilk güncel yazım. Daha önceleri hep burada bir şeyler saçmalayıp duruyordum (çünkü beni herkes oradan tanıyor ehue). Ama çeviri güncelleme yazılarımı artık burada yazmamın daha mantıklı olacağını düşünüyorum.

Çünkü bu yaz beklettiğim bütün bu projeleri bitirme planları içerisindeyim.

Belki yakın zamanda keşfetmişsinizdir belki de çok daha önce, bu çeviri blogu neredeyse 2 senedir var. İki sene az gibi görünebilir ama inanın değil. -.- Ve bu koca iki sene, çevirmenin saçma sapan hayat problemleriyle ve üşengeçlikleriyle bomboş geçti gitti. Yume Nikki mangası hakkında isyan eden birilerini hatırlıyorum hatta.

"Çevirmicekseniz ben çeviricem ama! Yeter ama! Daha ne kadar bekliycez ama! Ama!"

Gerçekten çok üzgünüm. Beş dakikalığına benim yerimde olmanı dilerdim.
Yume Nikki yahut listede gördüğünüz diğer projeleri başka çeviri gruplarının alıp almadığını bilmiyorum ama yine de emek verip çevirmeye ve editlemeye devam ediyorum. Çeşitlilikten zarar çıkmaz hem.

Ayrıca bütün projelerimi evlatlarım gibi seviyorum U3U <3

Neyse, Shuu yeterince saçmalamadan size bu haftanın ve gelecek haftanın güncelleme konularını açıklasın!


Bildiğiniz üzere Yume Nikki'nın mangası uzun zaman önce sona ermişti. Kimimiz konusunun gerçeğinden çook daha farklı olduğundan yakınıp beğenmedik, kimimiz ise bayılıp daha fazlasını istedik. Bana kalırsa ortalamanın üstünde bir mangaydı. Oyunun içeriğiyle ve özellikle finaliyle ilgili tatmin edici seviyede ipucu verdiğini söyleyebilirim. Ve Masada-sensei...kyaa~ *fangirling mode*

Çevirisini sonunda bitirebildim. Edit için peşin peşin özür dilerim çünkü güzel batırdım. Eğer zamanında raw'larını indirip depolayabilmiş olsaydım daha temiz bir edit işi çıkarabilirdim. O yüzden hem ilk edit işim olduğunu hem de çıkan problemleri göz önüne alarak fark ettiğiniz hataları mazur görünüz lütfen.


Haftaya da bir aksilik çıkmaz ise bol güvercinli ve light novel'lı bir güncelleme olacak.

Görüşmek üzere!

2015/06/01

Kuroshitsuji I OST - Die Hasen!



Original

Weiter, weiter, immer weiter! Lauf bis wohin?
Straßen und Gassen nach rechts oder links.
Mögen der Himmel, die Sonne uns dummen
Zeigen: “Wo ist der Schwur?”

Findest du den das Vollständigkeit an
Verbring’ ne Tage geschäftig getan?
Schwindler ist! Heuchler ist! Alles! Alles!

Jemand schmeichelt alles!
Unbekannt jemand rollt die Welt!
‘S’ ist nämlich so, “Der Lauf der Welt”, Ganz gewiss!

Wir sind die Hasen!
Lustig, fröhlich springen auf den Heiden.
Keiner weiß, was wir mit
Ieerem Kopf und nackt und bloß noch leben.
Haben keine Frage, nur den großen Traum,
Der wird weiter uns erwürgen! Wahnsinn!

Sie lag mit dem Roggenbrot als Paradestück.
Einsam spielt sie auf dem Teller wie Schutt und Asch’!
Jetzt hat ich gar nichts! Wo ist sie? Ich weiß nicht wo?
“Die Bedeutung meines Lebens”

Suchen wir! Kramen wir! Wo sie auch sein mag!
Innern die Schublade, des Rocks oder Portmonaie.
Furchtbares! Schreckliches! Eilen wir! Suchen wir!

Unsichtbarer Teufel soll kommen mit viel lautem Donner.
Wir müssen sie finden oder fliehen bevor er uns verschlingt!


Türkçe

İlerle, ilerle, hep ilerle! Nereye gidiyorsun?
Sokaklar ve şeritler, sağa ya da sola
Tıpkı gökyüzü gibi güneş de
Açıkça gösteriyor bize: "Yeminin nerede?"

Bütünlüğü bulup sonra da
Günlerce çalışıp durdun mu?
Bu bir hile! Bu sahte! Her şey! Her şey!

Birileri herkesi över!
Kimdir bilinmez, birileri dünyayı döndürür!
İşte bu o "Dünyanın Dönmesi". Kesinlikle o!

Biz tavşanlarız!
Komik, mutlu, günahkarların üzerine yapışan.
Kimse bizim nasıl hala
elleri boş ve çırılçıplak yaşadığımızı bilmez.
Hiç sorumuz yok, yalnızca büyük bir hayalimiz var.
Bizi boğuyor! Bu delilik!

Vitrinde çavdar ekmeğiyle birlikte yatıyor
Tek başına tabağın üzerinde tıpkı çöp ve kül gibi oynuyor
Şimdi hiçbir şeyim yok! Nerede o? Bilmiyorum nerede?
"Hayatımın anlamı"

Araştırırız! Karıştırırız! Nerede olmak isterse!
Çekmecelerin içinde, köşede kenarda, cüzdanlarda.
Korkunç! Berbat! Acele ederiz! Ararız!

Görünmez şeytanlar daha yüksek gök gürültüleriyle gelsin
O bizi yiyip bitirmeden kaçıp onları bulmalıyız!

Kuroshitsuji I OST - La Gardenia

Original

Questo profumo di gardenia
Fa incantare anche il sole.
Mi scordo di tutto
E mi unisco con lui,
Questo profumo è l’anima mia.

La mia viaggiatrice, gardenia.

Sei un fiore triste
Che sboccia nell’ isola disabitata
Il tuo odore è come il mio sogno.

Gardenia, sei bella ed onesta
E mi dai il magico splendore.

La dolcissima sembianza
Rende il mio sangue nero.
E aspetterò la luna di stanotte.

Il mio fior bianco è falso, gardenia.
Viene alla porta del labirinto.
Ti stringerò per sempre
Fra le braccia con affetto.

Dammi un bacio, amor!
Per sempre, gardenia.


Türkçe

Gardenyanın kokusu
güneşi büyülüyor
Her şeyi unutuyor
ve onunla birleşiyorum
Bu koku benim ruhum

Benim gezginim, gardenya

Üzgün bir çiçeksin sen
uzak bir adada açan
Kokun benim için bir rüya gibi

Gardenya, güzel ve açık yüreklisin
ve bana o büyüleyici görkemini veriyorsun

Sevimli görünüşün
Kanımı karartıyor
Ve bu gece ayı bekleyeceğim

Benim beyaz çiçeğim yanlış, gardenia
Labirentin kapısına doğru gidiyor o
Seni daima kollarımın arasında
şefkatle tutacağım.

Öp beni, aşkım!
Sonsuza dek, gardenia.

Yucca - The Slightly Chipped Full Moon (Kuroshitsuji II OST)



Original

The full moon slightly chipped
That's so me, so please
Save me and hold me tight
Just make me all right
Under the dark clouds
Wingless swans in my soul
From the fortress, a pessimist

My howl in the night,
To the isolated star
Don't drive me crazy
Everything seems too far
The sky so deep
Spread endlessly

How on earth can I get to the strawberry field?

The full moon slightly chipped
Uncertain
Oh please
Save me and let me smile
Just make me all right
Over the bed of trees
My heart spins around

My howl in the dawn
To the isolated star
I dare to forgive you
Everything seems too far
But care for me tenderly

How on earth can I get to the strawberry field?


Türkçe

Dolunay hafifçe kırılmış
Tıpkı benim gibi, bu yüzden lütfen
Beni kurtar ve sıkıca sar
Sadece bana güvende hissettir
Kara bulutların altında
Ruhumda yüzen kanatsız kuğular
Kalenin içinde bir pesimist

Gecenin içinde feryadım
Uzaklardaki yıldıza
Beni çıldırtma
Her şey çok uzak görünüyor
Gökyüzü çok derin
Hiç bitmiyormuşçasına uzanıyor

Çilek tarlasına nasıl gidebilirim?

Dolunay hafifçe kırılmış
Belli belirsiz
Oh lütfen
Beni kurtar ve gülümset
Sadece bana güvende hissettir
Ağaçtan bir yatağın üzerinde
Kalbim dönüp durur

Şafak zamanı feryadım
Uzaklardaki yıldıza
Seni affediyorum
Her şey çok uzak görünüyor
Ama bana şefkatle bak

Çilek tarlasına nasıl gidebilirim?

Kawase Taiki - Cena D'amore (Kuroshitsuji II OST)



Original

Sei la mia musica bella
Sei la mia caramella
Sei il mio sole brillante, mia cara

Sei il mio cielo stellato
Sei il bel romanzo del cuore
Mio amor

Tesoro mio
dei miei pensieri
Sei nell'aria

Bacio la mia albicocca dolcissima
Sei i miei mille girasoli
Sei la mia serenata
Mio amor

Tesoro mio
dei miei pensieri
Sei nell'aria

Voliamo verso la luce, come gli angeli
Più su noi respiriamo il vento
Ridi, apri i tuoi occhi

Senza di te non vivrei, mia principessa
Con le tue ali nella mia mano
Appare il tuo sogno segreto

La mia sola amata

Tutto l'universo canta
l'universo canta

Sei la mia musica bella
Sei il mio cielo stellato
Sei il bel romanzo del cuore
Mio amor


Türkçe

Sen benim güzel müziğimsin
Sen benim şekerimsin
Parlak gün ışığımsın, aşkım

Sen benim yıldızlı gecemsin
Kalpteki güzel bir romantizmsin
Aşkım

Düşüncelerimdeki hazinem
Sen havadasın

En tatlı kayısımı öpüyorum
Sen benim ay çiçeğimsin
Sen benim serenadımsın
Aşkım

Düşüncelerimdeki hazinem
Sen havadasın

Işığın içinde uçuyoruz, melekler gibi
Yukarılarda rüzgarı soluyoruz
Gülüyorsun ve gözlerini açıyorsun

Sensiz yaşayamam prensesim
Elimdeki kanatlarınla
Gizli rüyan ortaya çıkıyor

Benim biriciğim

Tüm evren şarkı söylüyor
Evren şarkı söylüyor

Sen benim en güzel müziğimsin
Sen benim yıldızlı gecemsin
kalpteki güzel bir romantizmsin
Aşkım