2014/06/03

Yume Nikki (Rüya Günlüğü) Kısım 1 - Sen, Bölüm 1 : Küçük Bir Oda

english translation: baka-tsuki

Bölüm 1 : Küçük Bir Oda

Küçük bir odada duruyorsun.
En ufak bir ses çıkarmadan, bu karanlık, tenha ve küçük odada...
Sadece duruyorsun, bilinçsizce, nasıl hareket edeceğini bilmiyormuşçasına.

Çocuksu örgülerinle.
Canlı bağırsakların rengini andıran kıyafetlerinle.
Başın aşağıda, yüzünün görünmesini zorlaştırıyor.

Ayaklarını hareket ettirmeye başlıyorsun, yavaşça, sanki titriyormuşsun gibi. Kafanı çeviriyorsun korkunun etkisiyle hafifçe. Birkaç adım atarak yürüyorsun. Sonra etrafına bakıyorsun. Yeni doğmuş bir bebek gibi.

Ardından kendine güvenini kazanarak etrafı kendi başına araştırmaya başlıyorsun.
Gözüne takılan her şeye yaklaşıyorsun, hissediyorsun, yüzünü yaklaştırıyorsun tatlarını ve kokularını anlamak istercesine.
Aşırı eğlenceli ve ilginç bir hikayenin burada başlamasını bekler gibisin.
Yaptığın hamlelerin bir tür değişikliğe neden olacağına kendini inandırmış gibisin.

Ama etrafta dolaşıp hareket etsen dahi, etrafındakilere bir etkin olmuyor. Hiçbir şey değişmiyor, sanki canlı değiller.

Tıpkı bir rüyadaymışçasına değil mi?
Tıpkı kocaman bir boşluktaymışçasına değil mi?

Yeniden kararlılıkla yürümeye başlıyorsun, bir şeyler bulma, bir amaca ulaşma gayesiyle. Yürüyorsun, yürüyorsun...
Bu küçük odaya tıkılıp kalmış kötü bir ruh gibi görünüyorsun.

Sonunda dışarı açılıyormuş gibi duran camdan bir kapıya rastlıyorsun. Önünde durduğunda dönüp arkandaki odaya kararsızlıkla bakıyorsun. Sonra isteksizlikle elini kapının yüzeyine koyuyorsun.
Ve yavaşça açılan cam kapıdan dışarı çıkıyorsun.
Ama--
Burası da boş.
Sadece küçük odaya bağlı sıkışık bir balkon.
Hiçbir şey yok. Kanatlarını dinlendiren küçük kuşların tünediği bir ağaç bile. Tamamen kurumuş. Ölü.
Burada yaşayan birilerinin olduğunu gösteren neredeyse hiçbir işaret yok. Yalnızca şunlar var: Bir su borusu, klimanın dışarıya açılan kısmı ve boş bir saksı. Sanki önceden burada yaşayan kişi bir gece aniden kalkıp korkuyla kaçmış ve hiçbir şey almadan hepsini terk etmiş.
Trabzana doğru yürüyüp az önce içinde durduğun odaya bakıyorsun. Uzun ama dar bir apartman--ya da öyle görünüyor. Bulunduğun yerden ne kadar yüksek olduğunu hesaplamak çok zor ve görünürde başka apartman da yok. Aslında görünürde etrafta hiçbir şey yok.
Kalın, iri bir bulut havada asılı, ayın parlak ışığını belli belirsiz kapatıyor. Yavaşça buranın "dışarısı" olmadığının farkına varıyorsun. "Dışarısı" denen yerin parlak ve özgür olması gerekir, merak edeceğin çok fazla şeyin olduğu bir dünya... Ama bu balkon birilerinin bunalıma girdiğinde çıkabileceği ruhsal bir manzara gibi. Bulutlar ve trabzan esrarengiz bir umutsuzluk hissi yayıyor sanki dış dünyadan kopmuş her şey burada sıkışıp kalmış.
Aniden boğazında yükselen boğucu bir his duyuyorsun ve bundan kurtulmak için odaya geri dönüyorsun.
Gözlerin yarı kapalı, odanın bir anlamının olup olmadığıyla ilgili aşırı derecede canın sıkılmış ya da basitçe hepsinden sıkılmış gibisin.
Halının garip, parlak bir deseni var, insanların cesetleri parçalanıp yeniden birleştirilmiş gibi duruyor. Halıda alaycı bir gülümsemeyle duran yüze bakıyorsun, sanki bir konuşma başlatacakmış gibi hissediyorsun. Ama elbette hiçbir şey olmuyor.
Her şey hiçbir şeyden ibaret.
Aşırı derecede eski tip bir televizyon. Boş boş zaman geçirilmeyecek kadar sıradan bir oyun konsolu ve yanında aşırı derecede basit bir oyun. Yere düşüncesizce savrulmuş yastıklar var, onları kullanan kimse olmamış. Senin boyunda titizlikle düzenlenmiş bir kitap rafı. Hepsini sen mi düzenledin? Ama toz kalkıyor ve kitapların başlıkları okunmuyor.
Bir günlük, bir sorgu odasına aitmiş gibi duran basit bir masanın üzerinde duruyor.
Ve şu aşırı mükemmel ve yumuşak yatak.
Yatağa doğru gidiyorsun, ama onun yerine kendini odanın kapısına giderken buluyorsun. Hareketlerin uyuşmuş. Bir şeyden korkuyor gibisin. Zorlukla yaklaşıyorsun kapıya, ve elinle dokunuyorsun. Aniden bir mide bulantısı başlıyor ve kafanı eğip umutsuzca sallıyorsun.
Dışarıya çıkamıyor-- ya da belki de çıkmak istemiyorsun?
Tek kaçışın olan yatağına yöneliyorsun. Bu tenha ve sıkıcı odada yapacak başka bir şey yok çünkü. Belki de rüyalarının dünyasında biraz özgürlük bulabilirsin.
Üzerindeki kıyafetlerle yatağa kıvrılıyorsun ve örtüleri başına kadar çekiyorsun.
Bu şekilde gözlerini her şeyden koruyabilirsin.


-- Yalnızca üç saniyede uyuyakalıyorsun.

1 yorum:

  1. Ay ayy çok merak ettim gerisini...... Çevirilse bir an önce T__T
    Ellerine sağlık bebeğim çok beğendim ~<3

    YanıtlaSil